Bu Yazıyı Okumak Yasak
Yürüyen merdivenlerden metroya doğru gidiyorum. Sağ elimde İncil'den bir kesit olan buruşuk kağıt parçası ve sol elimde ise Tevrat'tan inciler diye bakındığım kısa kısa notlar. Uyuşuk bir beyin ile yürüyen merdivenlerin beni metroya doğru götürmesine anlam vermeye çalışıyorum bir yandan. Öte yandan ise içimde bir huzursuzluk ve nereye gideceğimi bilmez bir haldeyim. Stolenslerin etkisine kapılıp kendimi metrodan önce gelen sert rüzgara doğru bırakmaya çalışıyorum.
Okuyun okuyun. |
Rüzgardan gelen esintiyle karışık hafif bir soğukluk bedenime giriyor. Bu esintinin tam da beni rahatlatır düşüncesine girerken geçte olsa, fark ediyorum ki bana bakan anlamsız bakışlar arasında yalnız kaldığımı. Hepsi birbirini tanıyormuş gibi...
Bazıları kendi aralarında konuşuyorlar. Erkeklerin kahkahalar atarak gülmelerine mi anlam vereyim? Yoksa kadınların dedikodu yaparak metro durağını resmen kadınlar matinesi haline dönüştürmelerine mi? Karşımda sanki yetmiş iki millet ve gördüğüm manzara insan yığını. Kimisi güzel kokular sürmüş kimisi de ağır ter kokular içinde....
İçimdeki huzursuzluk gittikçe derinleşiyor. Kaslarımın kasıldığını, dizlerimin bağının çözüldüğünü ve dışarıya soluduğum havayı içime geri solumaya başladığımda gittikçe zorlanıyorum. Tekrar tekrar yaşadığım bir olay ve yine bir Matrix sahnesinde gördüğüm dejavu etkisinde görmeye başlıyorum kendimi. Aynı şeyi daha önce yaşamamış mıydım diye soruyorum kendime.
Çok değil önümde 5 durak sonrası Şişli sokaklarında göreceğim kendimi diyerek bu etkiden kendimi soyutlamaya çalışıyorum ama nafile.
Dördüncü durak sonrasında gözlerimi açtığımda Taksim metrosunda inanılmaz boğucu bir havayla karışık halde olduğumu görüyorum. Üstüm çıplak. Tenimde soğuk jeller. Şoklama ile hayata döndürmeye çalışıyorlar. İyi de kalp hastası değilim ki ve bunu dile getirecek takatimin olmadığını bildiğim halde karşı koymaya çalışıyorum.
Kalp ritmim dakikada 300 seviyesine çıktığı yeniden şoklamaya devam diye bağıran doktoru hayal meyal görüyorum. Gözlerimin üstünde sanki kasten etrafı bulanık görmem için perde inmiş durumda. Galiba düzenli bir ritim seviyesine indirmek için şoklamaya maruz kalıp duruyorum. Ama canımın nasıl yandığını bilemiyorlar.
Arafta kalmak mı daha iyi yoksa cennet veya cehenneme gitmek gibi bir ihtimalle yaşamak mı? diye sorsalar. Arafta kalmayı tercih ederdim. Şoklama da böyle. Bırakın kendi halimde kalayım. Ölecek isem öleyim. Yaşayacak isem zaten yaşarım... Hayata tutunmak için şiddetlere maruz kalmak... Artık hayattan soğumuş durumdayım. Yediğim elmanın bile tadı selectralardan farksız deil. Hayata dönsem neye yarar böylesi maruzların etkisinde kalarak.
Ve bir ses.. Gökyüzünden gelen ve sanki tüm bedenimi ele geçirmiş gibi. Çok güzel bir ses. Beni alıp denizin maviliklerine kadar götüren o ses.. Ezan...
Belki de bir gün okunacak SELA'M.
------------------
Haber (Net Haber) | Google SEO (akblog.net)
Yorum Gönder